Marakesh
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrHCWlf_apr4QWNlKuqmn8lvn2nv_EPm5dsJ9lP5_f2PK_9rlqUqFKiFllmgOpxKbvgjCPOL0I5NSZr7lGh9MHpr2bYtq4NwQKvkdHW06toft5IDTUE91TQFs2Fi42DbrOGhu98JyqN9A/s320/morocco_map.jpg)
Kazablanka havaalanı şehrin 20 küsür kilometre dışında, şehre havaalanının altındaki tren istasyonundan ulaşmak mümkün. Yarım saatlik bir yolculuk sonrasında Casa Voyegeur tren istasyonunda inerek, 1 saat sonraki Marakesh trenini beklemeye başlıyoruz.Trenlerde 1. ve 2. sınıf bilet uygulaması var, 1. sınıf biletlerde 6 kişilik kompartımanlarda koltuk numaralarınız ayrılmış oluyor, 2. sınıf biletlerde ise boş bulduğunuz yere oturuyorsunuz. Trenler oldukça dakik, nispeten temiz ve hızlı. Ancak tuvaletler için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Trende sandviç , su, kahve gibi servisler bulmak mümkün.
4 saatlik keyifli bir tren yolculuğu sonrası kızıl şehir Marakesh’e varıyoruz. Ankara’dan yola çıkalı aktarmalarla birlikte yaklaşık 15 saat olmuş ve yorgunluktan ölmek üzereyiz. Yola çıkmadan önce internetten rezervasyonunu yaptırdığımız pansiyonumuza son bir adım kaldı. Marakesh’in büyük bir labirenti andıran eski şehir(Medina) bölgesindeki pansiyonu bulmak neredeyse imkansız gibi. Tren istasyonu çıkışında etrafımızı saran ilk taksici dalgasını atlattıktan sonra, daha makul olan ikinci dalgadan rasgele bir taksici seçerek ilk pazarlığımızı yapıyoruz. 100 dirhem ile başlayan pazarlığı yorgunluğunda etkisi ile 40 dirhemde bitiriyoruz. Şehir içi ulaşımın büyük bir kısmı “petit taxi” denilen küçük taksiler ile sağlanıyor. Aslında hepsinde taksimetre var ama turistler için pazarlık yöntemi geçerli :))
4 saatlik keyifli bir tren yolculuğu sonrası kızıl şehir Marakesh’e varıyoruz. Ankara’dan yola çıkalı aktarmalarla birlikte yaklaşık 15 saat olmuş ve yorgunluktan ölmek üzereyiz. Yola çıkmadan önce internetten rezervasyonunu yaptırdığımız pansiyonumuza son bir adım kaldı. Marakesh’in büyük bir labirenti andıran eski şehir(Medina) bölgesindeki pansiyonu bulmak neredeyse imkansız gibi. Tren istasyonu çıkışında etrafımızı saran ilk taksici dalgasını atlattıktan sonra, daha makul olan ikinci dalgadan rasgele bir taksici seçerek ilk pazarlığımızı yapıyoruz. 100 dirhem ile başlayan pazarlığı yorgunluğunda etkisi ile 40 dirhemde bitiriyoruz. Şehir içi ulaşımın büyük bir kısmı “petit taxi” denilen küçük taksiler ile sağlanıyor. Aslında hepsinde taksimetre var ama turistler için pazarlık yöntemi geçerli :))
Marakesh medina'daki bu riadların bir kısmı pansiyon olarak kullanılıyor. Genellikle Fransız'lar tarafından işletilen bu pansiyonlar yeni şehirdeki otellerden bile daha pahalılar. Ama iç dekorasyonları göz alıcı, eski Fas el işi süslemeleri ile donatılmışlar ve her birinin terasından medina'nın labirentinin diğer teraslarını görmek mümkün...Yorgunluğumuzu atar atmaz soluğu tekrar medina'nın labirentlerinde alıyoruz. Akşam saatleri geldiğinden serinlikle beraber sokaklar kalabalıklaşmış. Medina labirentinte geri dönüş yolunu bulabilmek için büyük bir dikkatle yönümüzü Marakesh'in meşhur meydanı Jema-el Fenaa'ya çeviriyoruz.
Fransızların etkisi ile cafe ve kahve kültürüde oldukça gelişmiş. Şehrin hemen her yerinde şirin cafelerde "cafe a latte" ve geleneksel bol şekerli, taze nane çayı içmek mümkün.
Marakesh'de görülmesi gereken yerler arasında Bahia sarayı, Koutoubia Bahçesi, Ben Yousuf Medresesi gibi mekanlar var. Ama asıl görülmesi gereken medina sokakları. Medinanın labirent misali sokaklarında, kaybolmamaya dikkat ederek, amaçsızca dolaşmak Marakesh'de yapılacak en güzel şeylerden biri.
Quarzazate-Erfoud-Sahara
Rotamız; önce Marakesh'in güneyinden Atlas dağlarını aşarak Aid Ben Haddao, Quarzazate, ve sonra kuzeye doğru giderek Erfoud ve Sahara...
Aid Ben Haddao; Unesco Dünya Mirası listesinde yer alan, bir çok filme sahne olmuş (Çölde Çay, Arabistanlı Lawrance, Gladyatör gibi) kale görünümlü muhteşem bir kasaba. Günümüzde halk kasabanın hemen önünden geçen nehrin karşı kıyısında yaşıyor ve kasabada sadece bir kaç sanat galerisi ve el işi mağazasının açılmasına izin verilmiş. Bu sebeple kasabanın ıssız sokaklarına adım atar atmaz kendinizi birden bire yüzyıllar öncesine gitmiş veya tarihi bir filmin setinde bulmuş gibi hissediyorsunuz.
Quarzazate; Berberi dilinde çöle açılan kapı anlamına geliyormuş. Afrikanın içlerinden gelen kervanların buluşma noktası olarak güçlenen kasaba günümüzde Amerikan film endüstrisine hizmet eden stüdyoları ile ünlenmiş durumda.
Çöle doğru yaptığımız yolculuk boyunca, Fas'ın değişik coğrafi yapısı ve yerel yaşamından güzel kareler yakalıyoruz.
Todra Gorge
Neredeyse bu yolculuğa çıkmamızdaki tek amacımız... Çöl'de Çay filmi ile zihinlerimize kazınan o görüntüleri canlı olarak görme isteği bizi buralara kadar getirdi. Çöl denince hepimizin aklına gelen o klasik kumul çölü görüntüsü, aslında dünya üzerindeki çöllerin çok az bir kısmında var. Çöllerin büyük bir kısmı çorak taş-toprak karışımından oluşuyor. Kumullar çöllerin küçük bir kısmını ama o bilinen muhteşem görüntüsünü oluşturuyor. Fas, Büyük Sahra çölünün batı ucuna komşu, aracımız ile Erfoud yakınlarındaki Merzauga kasabasından çöle giriş yapıyoruz. Çölde bir süre ilerledikten sonra uzaktan kumulları görmeye başlıyoruz. Kumulların hemen dibinde araçlarımızdan inerek develere biniyoruz ve yaklaşık 2 saatlik yolculuk ile günün geri kalanını ve geceyi geçireceğimiz Berberi kampına ulaşıyoruz. Berberiler çölde göçebe olarak yaşıyorlar ve çölün zor şartlarından olsa gerek hem fiziken hemde mizaç olarak Faslılara göre daha sert görünümlüler.
Çöldeki Berberi kampında tek bir tencereden, ellerimizle yediğimiz tavuklu tajinin tadı hala damağımdadır. Gece kamp çadırlarının dışına çıkardığımız yataklarda ve milyonlarca yıldızın altında keyfli ve bol kumlu bir gece geçirdik. Sabahleyin 3 günlük turumuzun sonunda tekrar Marakesh'e dönmek üzere yola çıkıyoruz.
Essauoira
Mavi şehir, Essauoira bir balıkçı kasabası, Marakesh'e otobüs ile 4 saat uzaklıkta. Farklı otobüs firmaları ile gitmek mümkün ama şehir içinde kendi terminalinden hareket etmesi ve klimalı olması sebebi ile biz Supratur isimli firmayı seçtik. Yolda tanışdığımız, yalnız gezen Avusturalyalı bayan arkadaşımız Sam'de bize katıldı. Kasabaya gelir gelmez kendimize kalacak şirin bir otel seçtik.
Essauoira'nın Fas'taki diğer şehirler gibi kendine has bir rengi var ve bir balıkçı kasabası olarak kendilerine maviyi seçmişler. Her balıkçı kasabasının alışılmış manzarası burada da var. Kayıklar ve martılar...
Kasaba, dar sokakları, mavi renkli evleri, km.lerce uzayan giden kumsalı, okyanusa kadar uzanan kumul tepeleri ile oldukça şirin bir yerleşim. Marrakesh'deki kaotik ortamdan sonra bu sakin ortam özellikle beni cezbetti.
Akşam karanlığı çökerken oturduğumuz bir barda; Avusturalya, Bahreyn, İngiltere ve Türkiye'deki günlük hayat üzerine ve insan ilişkileri üzerine konuşurken aslında hayatın yerde aynı olduğunu farkettiğimiz bir anda Atlas okyanusu böyle gözüküyordu. Bir taraftan gelgit nedeni ile çekilen sular diğer taraftan rüzgarın etkisi ile kabaran deniz. Kasaba turizmden para kazandığı için burada alkollü içki bulmak Fas'ın diğer şehirlerine göre daha kolay.
Essauoira'daki dinginlik beni cezbetmişken ve burada daha fazla kalma planları yaparken, eşimin gezgin ruhu daha ağır basıyor ve önce Marakesh'e, daha sonra tren ile 10 saatlik bir yolculukla Fez'e doğru yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Aklım hala balıklarda kaldı ama :(
FEZ
Şehrin ismi, uzun süreli iktidarı elinde bulunduran Fez hanedanlığından geliyor. Fez hanedanlığı döneminde başkent olan şehir bu sayede oldukça gelişmiş. Fez'in en önemli özelliği eski şehir Medina. Büyük duvarlarla çevrili eski şehir içinde, Marakesh'de olduğu gibi, birbirine bitişik inşa
edilmiş evler, konaklar arasındaki labirenti andıran dar sokaklarda kaybolmak gerekiyor. Şehre hatırı sayılır miktarda turist geldiği için eski şehir medina sokaklarında çeşitli renk ve şekillerle belirlenmiş yürüyüş rotaları bulunuyor. 100'er metre arayla konulan bu işaretleri takip ederek seçtiğiniz yürüyüş rotasında dolaşmak mümkün. Ancak bazı yerlerde işaretleri bulmak dükkan tabelaları, kablolar vb. karmaşadan dolayı oldukça zorlaşıyor. Büyük bir labirentin içinde işaretlerin takibine Medina'nın mistik atmosferi de eklenince kendinizi bir hazine avının içinde gibi hissetmeye başlıyorsunuz. Eski şehir medina'yı bir cuma günü dolaştığımız için ve cuma günü resmi tatil olduğundan, boş sokakların tadını yeterince çıkarabildik. Ama bu durum, hep Fez'e bıraktığımız alışveriş fırsatını kaçırmamıza neden olduğundan eşimin pek hoşuna gitmedi maalesef...
Artık dönüşe yaklaştık, tekrar Casablanca'dayız. Son bir günümüzü, Casablanca'ya ayırıyoruz. Nedense Casablanca'nın, 1942 tarihli ünlü filme isim babalığı yapmasından kaynaklanan pekte hakkettiğini düşünmediğim bir ünü var. Şehrin kendine ait pek bir özelliği yok. Ülkenin atlas okyanusuna ve atlantik ötesi yolculuklara açılan bir kapısı. Liman kenti olması sebebi ile ülkenin iç kısımlarında görülen muhafazakarlık burada pek yok. Şehrin en önemli özelliği, aynı anda 120 bin kişiyi barındırabilen dünyanın 2. büyük camisi olduğu söylenen 2.Hasan camii. Caminin kendisi gibi aksesuarlarıda çok büyük.
Şehirde yaşayanların en sevdiği aktivite, okyanus kıyısında yürüyüş yapmak. Öyleki akşama doğru sahil yoğun bir yaya trafiğine şahit oluyor. Bizde yoğun geçen iki haftanın ardından yorgunluğumuzu, Atlas okyanusu kıyısında, güneşin batışını izleyerek atıyoruz, başka bir seyahatte, aynı güneşi bu sefer farklı bir okyanus kıyısında batırmayı planlayarak...
Notlar:
- Seyahat boyunca okuduğum kitaplar; Simyacı, Fasta Yolculuk.
- Fas nispeten ucuz bir ülke, konaklama hariç.
- 2 Haftalık bu gezinin maliyeti, uçak, konaklama vb. herşey dahil adam başı yaklaşık 900 Eur.
- Birçok batı ülkesinden ve Türkiye'den daha güvenli. Tabiki heryerde olduğu gibi yankesicilere karşı dikkatli olunmalı.
- Ulaşım için tren ve bazı otobüs firmaları rahatlıkla tercih edilebilir.
- Ülkeye, İspanyol, Fransiz ve Amerikalı turistler başta olmak üzere çok sayıda turist geliyor. Yalnız gezen bayan turistler var ancak tacizden şikayetçiler. Yanında erkek olan bayan turistleri rahatsız etmiyorlar. Bayanların kapanma zorunluluğu yok ama iç kesimlerde giyim ve davranışlara dikkat etmekte fayda var.
- Ülke 1950'lı yıllarda Fransız hegomonyasından kurtulmakla beraber, Fransızlar halen ekonomik anlamda ülkeye hakimler. Çok sayıda Fransız ülkede ticari faaliyette bulunuyor ve Faslıları ucuz iş gücü olarak çalıştırıyor.
- Faslılar çok kibar ve nazik insanlar, hatta sözde kibarlıkları ile meşhur Fransızlar Faslıların yanında çok kaba kalıyorlar.