1 Temmuz 2007 Pazar

Kamboçya

Siem Reap
Kuala Lumpur'dan Air Asia uçağı ile Kamboçya'ya doğru yola çıkıyoruz. Bunun için şehir merkezinden çok erken saatte ayrılıp, şehirden bir saat uzaklıktaki budget uçuşların gerçekleştirildiği havalanına doğru yola çıkıyoruz. Air Asia bölgede oldukça kaliteli ve ucuz uçuşlar gerçekleştiren bir havayolu. Öyleki, check-in sırasında koltuk numarası bile verilmiyor. Uçağa girdiğinizde boş bulduğunuz koltuğa oturuyorsunuz. Uçuş sırasındaki tüm ikramlar ücretli. Ama fiyatlar çok yüksek değil. İki kişi gidiş-dönüş biletlerimizi yaklaşık 350$'a alıyoruz. İki saatlik uçuş sonrası Siem Reap'dayız.


Siem Reap Uluslararası Havaalanı.

Uluslararası bir havaalanı ama oldukça şirin ve küçük, tek bir bagaj bandı var. Gitmeden önce İstanbul'dan aldığımız vizede çıkan bir sorun yüzünden, havaalanındaki askeri yetkililer ile bir süre birlikte vakit geçiriyoruz. İstanbul'dan vize alırken ödediğimiz vize ücretini geri alabilmemiz için Kmerce yazılmış ve hiçbirşey anlamadığımız bir metine parmak bastırdıkları bir belgeyi yeni vizemiz ile birlikte bize teslim ediyorlar. Zaman kaybediyoruz ama bu sayede Kamboçyalıların ne kadar güleryüzlü ve yardımsever insanlar olduklarını anlıyoruz.

Havalanından çıkmadan, bir miktar dolar bozduruyoruz, 50$ karşılığında bize nerede ise bir torba dolusu Kamboçya riel'i veriyorlar. Ama Kamboçya'da geçirdiğimiz günlerde aslında doların kendi paralarından daha fazla geçerli olduğunu anlıyoruz. Öyleki elimizdeki Kamboçya riel'lerinden kurtulmak için bayağı uğraşmamız gerekti. Siem Reap bölgesine çok sayıda turist geldiğinden, bir çok yerde fiyatlar dolar üzerinden. Riel ile ödeme yapmak istediğimizde kendi para birimlerine çevirim yapmakta epey zorlanıyorlar. Bu yüzden döviz bozdurmaya hiç gerek yok.

Vize sorunu yüzünden havaalanından geç çıktığımız için etrafta başka hiçbir yolcu yok. Bu sebeple havaalanı dışında bekleyen "Tuktuk"çu bulamıyoruz. Yorgunluğunda etkisi ile özel bir araç ile Siem Reap şehir merkezindeki otelimize gidiyoruz.



Otelimiz (Bopha Angkor Hotel), şehir merkezinde şirin bir butik otel. Gitmeden önce internet üzerinden ayarladığımız otelimizden çok memnun kalıyoruz. Her bir oda ahşap ve taş ağırlıklı olarak özel bir şekilde dizayn edilmiş ve adı gibi Angkor Wat bölgesi mimarisini çağrıştırıyor. İçinde kurbağa ve süs balıklarının yüzdüğü süs havuzlarının dışında bir de yüzme havuzu bulunuyor. Şehir merkezinin uzağında bulunan beton yığını 5 yıldızlı otelleri görünce otelimizi daha da seviyoruz.




Tonle Sap Gölü
İlk gün yol yorgunluğununda etkisi ile çok fazla yorulmayacağımız bir aktivite seçiyoruz. Şehrin 15 dakika uzağındaki Tonle Sap gölüne gidiyoruz. Göl, güneydoğu Asya'nın en büyük tatlı su göllerinden biri. Çamur rengindeki göl, çevresindeki halkın ana geçim kaynağı. Kızıl Kmerler yönetimi sonrası büyük bir ekonomik çöküntü yaşayan halkın halen büyük bir kısmı çok fakir. Göl yağmur mevsimi ile beraber taşkınlara sebep olduğundan, geçimini gölden sağlayan halk çareyi, yüzer evlerde yaşamakta bulmuş. Böylece göl nereye giderse üzerinde yaşayanlarda onunla beraber hareket ediyor. Bütün ihtiyaçlarını gölden karşılıyorlar, temizlik, bulaşık, hatta içme suyunu bile gölden karşılıyorlar. Göl üzerinde yüzer kilise ve okul bile var. Bindiğimiz tekneye kendi tekneleri ile yanaşan Kamboçyalı çocuklar bize içecek su, bira vs. satmaya çalışıyorlar. Yalvarmalarına dayanamayıp birer bira alıyoruz. Siem Reap'da geçireceğimiz diğer günlerde de turistlere birşeyler satmaya çalışan çocuklardan daha çok göreceğiz.



Angkor Wat

Güzel bir uykunun, acılı bir çorbayla yapılan kahvaltının ardından sıra artık, bir şekilde çocukluğumdan beri varlığından haberdar olduğum ve mutlaka görmek istediğim bir yer olan Ankor Wat bölgesi ve tapınaklarına geliyor. Bir gün önceden bindiğimiz taksinin şoförü aracılığı bulup anlaştığımız Tuktuk'cuyu otelin dışında sabah erken saatte bizi bekler buluyoruz. Motorsikletin arkasına takılmış iki kişilik oturma yeri olan bir fayton benzeri bir araç bu Tuktuk. 3 gün boyunca bizi hem Angor Wat bölgesinde gezdirip hemde rehberlik yapacak Tuktukcumuz ile 3 günlüğüne 25 dolar gibi oldukça ucuz bir ücrete anlışıyoruz. Bu ücret üzerinden bile pazarlık yapan Amerikalı turistlere inat, kendisinin teklif ettiği bu rakamı hiç pazarlık etmeden kabul ediyoruz. Bölgedeki 3 günü sıcak hava, aniden bastıran tropik yağmurlar, motorsiklet gürültüleri ve toz duman arasında, ter içinde geçireğiz. Tapınak bölgesine giriş için adam başı 20 dolara üç günlük bir bilet alıyoruz.
 

Kimer uygarlığı tarafından 9-14.yy'lar arasında inşa edilmiş bu tapınaklar çok büyük bir bölgeyi kapsıyor. Tamamen taştan inşa edilmiş ve bu sayede günümüze kadar ulaşmış olan bu devasa tapınaklar yerleşim amacı ile kullanılmamış. Yerleşim amacı ile kullanılan mekanlar ise ahşaptan yapıldığı için günümüze ulaşamamış. 14.yy dan itibaren ise Kimer uygarlığının çökmesi ile birlikte tapınaklar bu yüzyılın başına kadar kaderine terk edilmiş ve devasa bir tropik ormanın içinde kaybolmuş. Devasa boyutlardaki bu taş tapınakların orman içindeki görüntüleri gerçekten çok etkileyici. Fotoğraflara ise bu duyguyu yansıtmak çok zor.


Bölgede onlarca terkedilmiş tapınak var. Angkor Wat bunların en büyüğü ve en ünlüsü. Ağaçların ve ormanın gazabından en az etkilenmiş tapınak olmasının etkisi ile çok ihtişamlı görünüyor. Sabah tapınağın bahçesinde güneşin doğuşunu seyretmemiz gerektiğini söyleyen ve sabah erkenden bizi otelden almaya gelen rehberimizi kırmıyoruz ve bizde bu büyülü anı seyretmeye gidiyoruz.


Tapınağın yüksek kulelerine çıkarken nemli ve sıcak havanın etkisi ile birkaç defa mola vermek zorunda kaldım. Basamaklar çok dik ve yüksek olduğundan ellerinizle tutunarak çıkmak zorunda kalıyorsunuz. En yüksek noktaya çıkıldığında, tapınağın içerisinde kaybolduğu yağmur ormanlarına da yukarıdan bakabiliyorsunuz.


Bölgedeki bir başka ünlü tapınak Ta Prohm. Devasa ağaç kökleri arasında kaybolmuş tapınak görüntülerine filmlerden aşinayız. Aşağıdaki fotoğrafları ağaç köklerinin büyüklüğünü göstermek için çekiyorum.
 



İhtişamlı Angkor Thom tapınağı içerisinde birden fazla tapınak ve gölet barındıırıyor. İçerisindeki bazı tapınaklar Budist rahipler tarafından halen kullanılıyor.


Tapınak bölgesindeki en uzak tapınak olan Bantray Srei, diğer tapınaklardan farklı olarak kırmızı renkli taşları ve ince taş işçiliği ile dikkat çekiyor.(Evet Türkler dünyanın her yerinde, uçsuz bucaksız tapınaklar bölgesinde bizden başka kimsenin olmadığı bir tapınağa biz oradayken başka bşr Türk çift geliyor)




Bir tapınak ziyareti sırasında bize kendi yaptığı kağıttan kuşları satan Chai ile birlikte bir fotoğraf çektiriyoruz. Kendisi hemen her ülkenin başkentini bildiğini iddia ediyor ve sorduğumuz sorulara Ankara'da dahil olmak üzere doğru yanıtlar veriyor.

Pol Pot liderliğindeki Kızıl Kmer'lerin yaptıkları bir darbe ile ülke yönetimini ele geçirdikleri 1975 yılı sonrasında ülke büyük bir çöküntü yaşamış. Pol Pot'un giriştiği büyük kıyım sonrası, iç çatışma ve Vietnam ile olan sorunlar sebebi ile 2 milyona yakın insan hayatını kaybetmiş. Bu sorunlar bugün için düzemiş görünmekle beraber, ülke halen dünya üzerinde en çok kara mayınının bulunduğu ülke ünvanından kurtulamamış. Bizde bu kısa gezimiz sırasında bir ayağını veya bacağını kaybetmiş bir çok mayın kurbanı görüyoruz. Bu kişilerden bazıları yürütülen projelerle meslek sabihi olmuşlar. Aşağıdaki fotoğrafta tapınak ziyaretçilerine müzik yaparak geçimlerini sağlayan bir grup kara mayını kurbanı görülüyor.

Bir başka akşam, Old Market'e giriyoruz. Bildiğimiz semt pazarı ortamı ama üstü kapalı mekan çürük balık ve sebze-meyve kokusundan geçilmiyor.

Siem Reap'ta geçirdiğimiz 3-4 gün boyunca hemen her öğleden sonra şiddetli sağanak şeklinde yağmur yağıyor. Günün geri kalan zamanları ise oldukça sıcak ve nemli. Tapınak gezilerimizden sonra otelimizde dinlendikten sonra akşam yemeği için dışarı çıkıyoruz. Otelimizin mutfağı çok başarılı olduğundan akşam yemeklerini genelde otelde yiyoruz. Yemekler çok baharatlı olmasına rağmen hoşumuza gidiyor. Sabahları klasik kontinantel kahvaltı bulunmasına rağmen Kamboçya usulu kahvaltı ile günlere başlıyoruz; sıcak çorba. Turistik bir bölge olması sebebi ile ufacık şehir merkezinde oldukça şık ve keyifli dekore edilmiş onlarca cafe ve restorant bulmak mümkün. Akşam yemeklerini otelde yediğimizden biz akşamlarımızı yorgunluk atmak için masaj salonlarında geçiyoruz. Kırmızı ışıklı masaj salonları dışında aydınlık olan salonlarda var ve 8 dolar gibi bir fiyata bir saat masaj yaptırabiliyorsunuz.






Sonunda ayrılık vakti geliyor ve gözümüz arkada kalarak uçakla Malezya'ya oradanda otobüsle Singapura doğru dönüş yolculuğumuza başlıyoruz.

Hiç yorum yok:

 
Fikirlerini Paylaş, Sen de Kazanmaya Başla!